ben herşeyi bir ırmaktır sanırdım.
Aldım şapkamı gidiyorum şimdi , iniyorum kentin çekirdeğine kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde , dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi , kırmaya kalksam çocuklar uyanacak ben odama döneyim en iyisi .
“Artık ölümde de tad kalmadı”
Gömdüm beni toprakla halk eden mimarı , bir kesik baş işte , yağmurlayıp duruyorum ölümün yapraklarında.
kim bilir hangi uzak haziran.
İki dudak arası bir zaman , gözgöze geldikse geçerken, mayıs'la haziran arasında yağmurlu bir saçak altından aşktı uçup giden üstümüzden aşktı değip geçen yanımızdan , uyanıp kış uykularından şubat'la mart arasında , eylül'le ekim arasında yaz sularından kıyıya çıkan iki adım arası bir zaman gözgöze geldikse geçerken , günlük güneşlik bir kaldırımdan aşktı uçup giden üstümüzden ..
beyin felci.
yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi hayata adımları geliştermeye çalışıyorum , hep bi yanım yaralı , etrafıma bakıyorum , uzun süredir görmediğim şeyleri uzun süreden sonra tekrar görmek o kadar garip geliyo ki susuyorum . şaşkınlığımı içimde yaşıyorum , acımı . günlerdir gözlemliyorum bir şeyler belki değişmiştir diye ama hayır , değişen şeyleri kendimde aramaya başladım artık . sanırım istanbul bi süre daha küs kalmamız gerekicek seninle , ben derdimi anlatamadıktan sonra sana olan sevgim istanbul ne ileri ne geri .
gökyüzü misali.
Yüzünde arardım gökyüzünü , dünyayı uyandırıp her sabah , yüzünde arardım gökyüzünü , sana bakardım dokunurdum uzardı ellerim dokundukça uzardı geceler ve utanç , yüzünde arardım gökyüzünü , dizine yatardım o zaman anlatamazdım içimde arardım gökyüzünü .